Peygamberlerin Vâcib Sıfatlarından “İsmet” Bağlamında Yûsuf 24. Âyete Dair Bir Soru ve Cevap

Peygamberlerin Vâcib Sıfatlarından “İsmet” Bağlamında Yûsuf 24. Âyete Dair Bir Soru ve Cevap
Soru: Hocam! Züleyha’nın, Nil’in taşması üzerine herkesin nehrin kenarına gittiği bir gün bütün güzelliğiyle Hz. Yûsuf Aleyhisselâm’ın karşısına çıktığı, Yusuf suresi 12/24. âyet delil getirilerek, onun da onu kastettiği, bu sırada annesinin, teyzesinin ve babasının hayalini görüp önce vazgeçtiği, fakat arzusu depreşince tekrar geri dönüp tekrar kastettiğinde bu defa kendisine Allah’ın bir işareti göründüğü anlatılıyor? Pek çok hocanın, kitabın bu gibi ifade ve anlatımları ile karşılaşıyoruz. İsmet sıfatı olan bir Peygamber için zinayı kastetmek nasıl mümkün olabilir? Yusuf 24. âyeti nasıl anlamalıyız? Burhânla kastedilen hayal mi?
Cevap:
Değerli kardeşim. Öncelikle sorunuzun cevabı ilgili âyette zaten mevcut. Bunun için önce Arapçasını iyi bir şekilde gözden geçirmelisiniz.
وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه وَهَمَّ بِهَا لَوْلَا اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّه
“Ve hakikaten kadın O’na kastetmişti. O da eğer Rabbinin burhânını görmemiş olsa idi kadına kastetmekte bulunacaktı.”
Şimdi cevabı Fahreddin Râzî’nin İsmetü’l-Enbiyâ ve Mefâtîhu’l-Gayb adlı eserleri başta olmak üzere verelim:
Bil ki “Hz. Yusuf, bu bâtıl işten ve haram niyetten uzak ve berîdir. Bu, tüm muhakkik müfessir ve kelamcıların görüşüdür. Zira peygamberlerin ismetlerinin vacib olduğunu gösteren deliller pek çoktur.
1. olarak: Hz. Yusuf (Aleyhisselam)’ın o kadına niyetlendiğini kabul etmiyoruz. Bunun delili, âyetteki, “Eğer Rabbinin burhânını görmemiş olsaydı, (Yusuf) da ona kastederdi” cümlesidir. Şayet gelseydin çay içerdin demek gelmedin de çayı da içmedin demektir. Âyet kastın olmadığının delilidir. Âyette, Lev lâ (… olmasaydı) edatının cevabı önce gelmiştir. Bu tıpkı Arapların, قَدْ كُنْتَ مِنَ الْهَالِكِينَ لَوْ لَا اَنَّ فُلَانًا خَلَصَكَ “Helak olanlardan olacaktın, eğer falanca seni kurtarmasaydı” demesi gibidir.
Âyette لو (Lev) şart edatı varken, yokmuş gibi hüküm çıkarmak cidden akıldan uzaktır. Ceza-u şart (netice) cümlesi takdim edilmiştir (öne geçirilmiştir). Sîbeveyh, “Araplar, en önemli hususu, cümlenin en başında zikrederler, sonra öneme göre diğerlerini sıralarlar” der. Binâenaleyh, takdim ve tehirin caiz oluşu, o şeyin öneminin derecesine bağlıdır. ‘Lev lâ’nın cevabının başında ‘lâm’ın bulunması ise caizdir. Mesela benzer bir durum اِنْ كَادَتْ لَتُبْدى بِه لَوْلَا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا “Eğer, kalbine rabıta (sağlamlık) vermeseydi, az daha onu açığa vuracaktı” (Kasas, 28/10) âyetinde de vardır.
Sonra Nahiv ilmine göre tereddüt götürmez bir şekilde açıktır ki ‘Lev’ edatı, bir cevap ister. Bahsedilen cümle de ona cevap olmaya uygun tek cümledir. Şu hâlde onun, lev lâ’nın cevabı olduğuna hükmetmek zorunludur. Ayrıca nahiv ilminde asıl olan, cevabın mahzûf olmayışıdır. Hem sonra, cevabın hazfı, ancak cümlede cevabı gösteren bir şey bulunduğu zaman güzel ve yerinde olur. Bu âyette cevabın mahzûf olduğu söylenecek olursa bile, cümlede o cevabın ne olduğunu gösterecek tek şey Hz. Yusuf Aleyhisselâm’ın burhânı gördüğü için ona kastetmediğidir.
2. olarak: Bu âyette Hz. Yusuf ’a bir övgü olduğu açıktır. Zinayı arzulayana övgü olamayacağına göre buradaki Lev edatının ifade ettiği medhin veçhi de ortaya çıkmış olur. Yani, Hz. Yusuf ()’ın o kadına niyetlenmeyişi, kadınlara iktidar kudreti olmadığından dolayı değil, Allah’ın dininin delillerinin, kendisini bu işten alıkoyduğundan ötürüdür.
3. olarak: Şayet âyetin ibaresinde Lev olmasaydı bile âyetteki “O (Yusuf) da ona kastetmişti” ifadesini zahirî manasına hamletmek mümkün değildir. Çünkü bu kastın, kadının zatı ile ilgili olması imkânsızdır. Zira “hemm”, kast cinsindendir. Kast ise zâta değil arzuya taalluk eder. Şu hâlde bu “hemm”in, müteallakı olacak bir fiilin takdir edilmesini gerekli kılar. O fiil, âyette açıkça zikredilmediğine göre “bir Peygamber için bu kastedilenin zina olduğunu nerden çıkarıyorsunuz!?” deriz. Cahiller, mukadder olan bu fiilin “o kadınla fuhuş yapmayı isteme” olduğunu iddia etmişlerdir. Biz ise, onların ileri sürdüklerine ters olan, başka bir fiil de takdir edebiliriz. Mesela kadını uyarmaya, kendisinden defetmeye, onu böylesi çirkin bir fiilden menetmeye hemmetmiş, هَمَّ بِدَفْعِهَا ‘Hemme bi def’ihâ’’ de diyebiliriz (Lev olmasaydı). Çünkü “hemm”, kastetmek demektir. Binâenaleyh bu “hemm” kelimesinin, kadın ile Hz. Yusuf’tan her biri için, her birine uygun düşen bir “kast” manasına hamledilmesi gerekir. Kadına uygun düşen zinayı kastetmesidir; insanlara peygamber olarak gönderilmiş Hz. Yusuf Aleyhisselâm’a uygun düşen ise, âsî olanları Allah’a isyandan menetmeye ve emr-i ma’rûf nehy-i münker yapmaya kastedip yönelmesidir. Yani Lev olmasaydı bile bu çirkin manayı veremezdiniz demek istiyorum.
4. olarak: Zina, büyük günahların en adilerindendir. Emanete hainlik etmek de yine en adi günahlardandır. Hem sonra büyük bir iyiliğe, tam bir rezil ve rüsvayla, alabildiğine utancı gerektiren bir kötülük ile karşılık vermek de en nahoş günahlardandır. Böyle üç büyük günahı ismet sıfatı olan bir Peygamber’e reva görmek ise…yazıklar olsun. Zira, bir çocuk, çocukluğunun başlangıcından gençliğine ve olgunluk çağına gelinceye kadar bir adamın yuvasında büyüyecek, yeterli rızkı temin edilecek, namusu ve şerefi korunacak, sonra da korunan bu çocuk kalkıp, kendisine böyle büyük iyilikte bulunan kimseye, en adi kötülüğü yapacak. İşte bu, en adi bir işin de adisidir. O halde, böylesi bir günah, mucizelerle desteklenmiş olan bir peygambere nasıl isnâd edilebilir?
5. olarak: Allah Teâlâ, “İşte biz ondan kötülüğü ve fuhşu uzak tutalım diye böyle (yaptık)” buyurmuştur ki bu söz, kötülük ve fuhşun tamamen ondan uzak tutulduğunu gösterir. O halde nasıl zinayı kastetti denilebilir???? Buradaki olan asıl büyük günah cahillerin Hz. Yusuf’a bu iftiralarıdır. Ayrıca Haşa Yusuf, kötülüklerin ve fuhşun en büyüğünü yapmaya kastetmiş ise, Allah’ın onun kötülüklerden berî olduğuna şahadet etmesi, âlemlerin Rabbine de iftira değil de ya nedir? el-İnsâf
6. olarak: Hem sonra bu âyet, bir başka açıdan da delildir. Farzet ki bu ayette ‘Lev’ olmasaydı ve bu günahın ondan nefyine delâlet etmeseydi… Fakat ilgili âyetin ve devamının, çok büyük bir medhi ve ileri bir övgüyü ifade ettiğinde şüphe yoktur. Binâenaleyh Allah’ın, bir insanın büyük bir günaha yöneldiğini bildirip, sonra da bunun peşinden o insanı en ileri şekilde övmesi, hikmet-i ilâhiyeye nasıl uygun düşer!? Hele bir düşün ve insaf et! Bu, bir padişahın, bir hizmetçisini en çirkin bir günah ve fuhşiyata yönelmesi ile suçlayıp, sonra da bunun peşinden ileri bir medh ile onu övmesine benzemez mi? Hiç şüphesiz bu, hoş karşılanmayan bir şey olmaz mıydı? Allah tüm noksanlıklardan münezzehtir.
7. olarak: Peygamberlerden ne zaman bir zelle sâdır olsa, kendilerinde vacib sıfat olan ismet sıfatları gereği, zellelerin günah olmamasına rağmen onlar bunu büyük görür ve bunun peşinden hemen tevbe ederek, pişmanlıklarını ve tevâzularını ortaya koyarlardı. Binâenaleyh eğer Yusuf Aleyhisselâm, bu hoş olmayan büyük günaha yeltenmiş olsaydı, onun hemen bundan sonra tevbe ve istiğfarda bulunmaması imkânsız olurdu. Eğer o tevbe etmiş olsaydı, şüphesiz Cenâb-ı Hakk, başka yerlerde olduğu gibi, onun tevbe ettiğini Kur’ân’da naklederdi. Bu hususta herhangi bir şey bulunmadığına göre, ‘Lev’ olmasaydı bile, biz, bu hâdisede Hz. Yûsuf ‘dan hiçbir günah ve masiyetin sâdır olmadığını anlardık.
8. olarak: Peygamberler, insanları kötülüklerden ve rezil-ü rüsva eden şeylerden men etmek için gönderilmişlerdir. Dolayısıyla eğer bir peygamber, kendisi kötülük ve fuhşa yönelirken, insanlara bunu yasaklamaya kalkışırsa, “Ey iman edenler, niçin kendinizin yapmadığı şeyleri söyleyip emrediyorsunuz? Yapmayacağınızı söylemeniz, en şiddetli bir buğz bakımından Allah indinde büyüktür” (Saff, 2-3) âyetinin tehdidine girmiş olmaz mıydı? Yine Allah Teâlâ, Yahudileri “Siz, insanlara iyiliği emredersiniz de kendinizi unutur musunuz?” (Bakara, 44) diye ayıplamıştır. Yahudiler için ayıp olan bir şey, mucizelerle desteklenmiş bir peygambere nasıl isnad edilebilir? İNSAF
9. olarak: Bu hâdise ile ilgili olan herkes, Hz. Yusuf Aleyhisselâm’ın, o günahtan beri olduğuna şehâdet etmiştir. Şahâdet edenler: Hz. Yusuf; o kadın; kadının kocası; (mısır’lı) kadınlar ve şahitler ve âlemlerin Rabbi’dir. Hatta İblis bile, Yusuf Aleyhisselâm’ın günahtan berî olduğunu kabul etmiştir. Durum böyle olunca, hiç bir Müslümanın bu konuda tereddüt etmesi yakışır mı?
a. Hz. Yusuf’un, kendisinin o günahtan uzak olduğunu ifadesi: O, “O (kadın), kendisi benim nefsimden murad almak istedi” (Yusuf, 26) ve “Ey Rabbim, zindan bana bunların davet edegeldikleri şeyden daha sevimlidir”(Yusuf, 33) demesidir.
b. O kadının, şahadeti: “İşte beni kendisi hakkında ayıpladığınız şu gördüğünüz zâttır. And ederim ki onun nefsinden murad istedim de o namuskârlık gösterdi” (Yusuf, 32) ve “Şimdi hak meydana çıktı. Ben onun nefsinden murad almak istedim. O, gerçekten doğru söyleyenlerdendir” (Yusuf, 51) demesidir.
c. Kadının kocasının şahadeti: “Şüphesiz bu, siz kadınların fendindendir. Çünkü sizin fendiniz büyüktür. Yusuf, sen bundan vazgeç. Ey kadın sen de günahına istiğfar et” (Yusuf, 28-29) âyetidir.
d. Şâhidlerin itirafına gelince: “O (kadının) yakınlarından bir şâhid de şehâdet etti ki: “Eğer gömleği önünden yırtıldıysa, kadın doğru söylüyor. O zaman o (Yusuf) yalan söylemektedir…”(Yusuf, 26-27).
e. Allah Teâlâ’nın şehâdeti, “İşte biz ondan fenalığı ve fuhşu bertaraf edelim diye böyle (yaptık.) Çünkü o, muhlis kullarımızdandır” (Yusuf, 24)
f. İblis’in, Hz. Yusuf’un günahsız olduğuna şahadeti: “Senin izzetine yemin ederim ki ben de artık onların hepsini muhakkak azdıracağım. İçlerinden muhlis kulların müstesna…” (Sâd, 82-83) demesi ve böylece, MUHLİS kulları yoldan çıkarmasının mümkün olmadığını kabul etmesidir.
İşte bu noktada biz diyoruz ki: bu kepazeliği Hz. Yusuf Aleyhisselâm’a nispet eden Ey Câhiller!
Eğer Allah’ın dinine tabî olmuş kimselerden iseniz, Allah teâlâ’nın Hz. Yusuf’un temiz olduğu hususundaki şehâdetini kabul edin;
Yok eğer iblis’in tâbileri iseniz, önderiniz Şeytan’ın bu husustaki itiraf şehâdetini kabul edin.
Dolayısıyla aksini iddia edene artık sadece şöyle bir cevap yolu kalmıştır: “Biz tıpkı, harzemî’nin meşhur şiirinde dediği gibi, işin başında İblis’in tabiileri idik. Fakat sonra, sefihlikte onu da geçtik.” İlgili Şiir:
وَ كُنْتُ امْرَاً مِنْ جُنْدِ اِبْلِيسَ فَارْتَقَى – بِىَ الدَّهْرُ حَتَّى صَارَ اِبْلِيسُ مِنْ جُنْدِى
فَلَوْ مَاتَ قَبْلِى كُنْتُ اُحْسِنُ بَعْدَهُ – طَرَائِقَ فِسْقٍ لَيْسَ يُحْسِنُهَا بَعْدِى
“Başlangıçta ben, İblis’in ordusundan idim;
Derken zaman beni bu yolda öyle yükseltti de,
İblis artık benim ordumdan bir fert oldu.
Ah o benden önce ölmüş, ben de ondan daha uzun yaşamış olsaydım
Hiç kimsenin görmediği nice fısk fitne yollarında zirve yapacaktım.”
Sonuç olarak tüm bu delillerle, Hz. Yusuf Aleyhisselâm’ın, o cahillerin söylediği günahtan uzak ve berî olduğu sabit olmuş olur.
Bu Âyetteki Burhân’a gelince
a) Bu, zina fiilinin haram olduğu hususundaki, Allah’ın hüccetinin ve zina edecek kimseye terettüb edecek cezanın bilinmesidir.
b) Allah Teâlâ, peygamberlerin nefislerini kötü huylardan temizlemiştir. Hatta Allah’ın, peygamberlerin yakın arkadaşlarının nefislerini bile, kötü huylardan temizlemiştir. Nitekim Cenâb-ı Hakk, “Ey ehl-i beyt, Allah sizden ancak kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak diler” (Ahzab, 33) buyurmuştur. Binâenaleyh burada Hz. Yusuf’un gördüğü bildirilen ilahî burhândan maksat, peygamberler için güzel huyların tahakkuk ettiği özel yaratılışlarıdır.
c) Burhân Hz. Yûsuf Aleyhisselâm’ın “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, şüphesiz ki hayasızlıktır, kötü bir yoldur” (İsra, 32) âyetini görmesi veya bilmesidir.
d) Burhân, fuhşiyyatı işlemeye manî olacak olan nübüvveti yani peygamberliğidir. Zira peygamberler, insanları kötülüklerden ve rezil-ü rüsvay eden şeylerden men etmek için gönderilmişlerdir. Vesselâm.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

error: Content is protected.