SEYDDİDUNÂ HÂCE ALİ RÂMİTENÎ Rahmetullahi Aleyh

SEYDDİDUNÂ HÂCE ALİ RÂMİTENÎ Kuddise sırruh

Şeyh Hâce Ali Râmitenî kuddise sırruh, hikmetin menbaı ve ilmin kaynağı idi. Kalbleri en güzel tedavi eden, tâliblerini en güzel irşad eden bir zat idi.

Denilmiştir ki: “Eğer ulemâ velî değil ise, yeryüzünde hidayetle göğe yükselen hiçbir veli yoktur.”

Şöyle tavsiyede bulunuyordu:

Amel ediniz. Amelinizi hesablamayın, saymayın. Taksiratlarınızı itiraf ediniz. Daima ameli yenileyiniz.

Daima huzur içersinde, özellikle yemek ve konuşma anlarında zikir ve rabıtaya çok çalışın.

Et-Tahrîm sûresinin يَا اَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا اِلَى اللّهِ تَوْبَةً نَصُوحًا “Ey iman edenler, nasuh bir tevbeyle Allah’a dönün…” mealindeki 8’inci ayet-i kerimesinde bir işaret, bir müjde vardır. “Tevbe ettiğiniz takdirde, tevbeniz kabul olacaktır” demektir. Çünkü tevbeyi emretmek, onun kabulünün delilidir. Eğer kabul etmeseydi, emr de etmezdi.

اِنَّ اللّهَ يَنْظُرُ عَلَى قَلْبِ المُؤْمِنِ مِنْ كُلِّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ سِتِّينَ وَثَلاَثَمَائةٍ  “Gerçekte Allah Teâlâ, her gün ve gecede üçyüzaltmış kere mü’min kulunun kalbine bakar.” mealindeki hadîsi şerhederken şöyle demiştir: “Kalbden iç organlara yayılan üçyüzaltmış sinir damarı vardır. Kalb Allah’ın zikriyle müteessir olduğu zaman, Allah Teâlâ’nın nazargâhı olmaya yararlı hale gelir. İlâhî her bir nazarla kalbdeki tecellîlerin tesiri sair azalara sirayet eder. Artık her bir aza o nisbette nurlanıp kendisine layık olan taate yönelir ve o nisbette feyz alır.”

Muasırlarından Şeyh Rükneddîn ona gönderdiği bir mektubda üç soru sormuştur:

1- Hepimiz fakir ve miskinlere hizmet ediyoruz; yemek yediriyoruz. Ne oluyor ki, zorluğa katlanmaksızın yemek verdiğin halk sana çok teşekkür eder ve razı olurlar; benden müşteki olur ve razı olmazlar?

Buna şöyle cevab vermiştir: Evet, ekser insan halka vermiş olduğunu başlarına kakar. Tabiî ki minnete, başa kakmaya tahammül edilmez. Kalben olsa dahi iyilikleri başa kakma. Bu takdirde müşteki olanı ve razı olmayanı bulamazsın.

2- İşittim ki cehrî zikir yapıyorsun. Bunun fetvasını nereden aldın?

Buna cevaben şöyle demiştir: İşittiğim şu ki, sen de gizli zikrediyorsun. Amma başkası işittiğine göre zikrin cehrîdir.

3- İşittim ki, Hızır aleyhisselam seni terbiye edermiş. Bu nasıl?..

Buna da şöyle cevab vermiştir: Hazreti Hızır Allah Teâlâ’yı sevenleri sever.

Yine muasırlarından üstün ilmiyle tanınan Mevlânâ Şeyh Seyfeddîn: “Neden cehrî zikir yapıyorsun?” diye sormuş; ona da şöyle cevab vermiştir: Allah’ın Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem: لَقِّنُوا مَوْتَاكُمْ شَهَادَةَ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّهُ  “Ölüm anındakilere lâ ilâhe İllallah = kelime-i şahadeti telkin edin.” buyurduğu için ulemâ cehrî zikrin cevazına ittifak ettiler. Sofîlerin nezdinde her bir nefes, son nefestir.

Bulgarlı Şeyh Hasan’ın en yakın halifelerinden olan Mevlânâ Şeyh el-Bedreddîn el-Meydânî’ de ondan: “Allah Teâlâ: اُذْكُرُوا اللّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا  “…Allah’ı çok zikredin” buyurmuştur. Bu ayette çokça zikretmekten murad, dil ile zikir mi, kalb ile zikir mi?” diye sormuştur.

Buna da şöyle cevab vermiştir: Yeni başlayanlar için, dil ile; nihayete varan için kalb ile çok zikretmek emredilmiştir. Çünkü mübtedî, zorluğa katlanarak, çalışarak zikreder. Ulaşan ise öyle değil.. Çünkü kalbinin zikirden müteessir olması sayesinde, bedeninin her cüz’ü zikreder. Böyle olduğu vakit zikrin hakîkati ortaya çıkmış olur. Bu hakîkate ulaşanın bir günlük zikri, ulaşmayanın bir senelik zikrinden daha fazladır.

Muasırlarının has ve âmmı, kerametlerini müşahade etmişlerdir. Kendisi 130 yaşında olduğu halde 721 veya 728’de vefat etmiştir. Artık göğsündeki ilmin hazinesi Şeyh Muhammed Bâba Semmâsî’ye intikal etmiştir.

 

Özleşme Yolu / s.158-161

 

error: Content is protected.