Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed Rahmetullahi Aleyh (1196-1250 hicrî)

Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed Dehlevî Müceddidî Nakşibendî kuddise sirruh (1196-1250 hicrî), Hindistan’ın en büyük fakat az tanınan evliyalarindan. İslam tarihinde onüçüncü asrın müceddidi Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretleri kuddise sirruh’un (1156-1240 hicrî) halifesi ve manevi vârisi.

Doğumu ve talimi

Doğumu, Rampur, Hindistan, 2 Zülkade 1196 hicrî (10 Ekim 1782 milâdî). Asıl ismi Zeki el-Kadr ama Ebi Saîd Ahmed künyesi ile biliniyor. Büyük müceddid İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin soyundan geliyor ve şeceresi şöyledir:

Büyük şeyhlerden ve münzevi mutasavvuf, dedelerinden kalma manevî sırların sahibi Safiy el-Kadr Müceddidî’nin oğlu,
O’da Şeyh Aziz el-Kadr Müceddidî’nin oğlu,
O’da Şeyh Muhammed İsa Müceddidî’nin oğlu,
O’da Hâce Safiüddin es-Serhendî Hazretlerinin oğlu,
O’da Mevlânâ Muhammed Ma’sum Fârûkî es-Serhendî Hazretlerinin oğlu,
O’da Mevlânâ Ahmed-el-Fârûkî es-Serhendî İmam Rabbanî Hazretlerinin oğlu

Rahmetullahi aleyhim ecmain

Anne tarafı da Müceddidî ailesindendir, O’nun soyu da şöyledir:

Faiz Cahân Begüm,
Şeyh Muhammed Mürşid Müceddidî’nin kızı (1117-1201 hicrî, kabri Rampur’da),
O’da Şeyh Muhammad Erşad’ınn oğlu (1095-1162 hicrî),
O’da Mevlânâ Muhammed Fârûkî’nin oğlu (1038-1121 hicrî),
O’da Hâce Muhammed Said’in oğlu (1005-1070 hicrî),
O’da İmam Rabbânî’nin oğlu (971 – 1034 hicrî).

Velilerin alameti çocukluğunda gözüküyordu. Hiç diğer çocuklar gibi oyun oynadığı görülmemiş. 11 yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemiş. Aynı yaşta babasından tarikat almış.

Bir seferinde yakın akrabalarından Mevlânâ Ziyaünnebi ile Laknav’a gitmiş. Mescide giderken genelde yarı çıplak kalan bir dervişin yanından geçermiş. Ne zaman derviş O’nun geçtiğini görürse hemen üstünü kapatırmış . Birisi O’na sormuş neden bu oğlanı gördüğünde üstünü kapatırsın? O’nun cevabı: “O (Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed) bir gün yüksek bir makama ulaşacak ve akrabalarının medar olduğu kişi olacaktır.” Ve nihayetinde dervişin dediği gerçek olmuş.

Kâri Nesim O’na tecvid öğretti. Çok güzel sesi vardı, Kur’ân-ı Kerîm’i müthiş bir şekilde okurdu. Yine de tilavetinden şüphe duyardı ve arab asıllı olmayanların hayranlığına itibar etmezdi, ta ki Mekke’de arapların takdirini alana kadar.

İslamî ilim üzere mezun olup, icaze aldığında 19 yaşındaydı. Bütün büyük İslamî usül,ders ve kitapları öğrenmiş çoğu Müfti Şerafeddin’in ve bazıları Hazreti Şâh Veliyullah Dehlevî’nin oğlu Müfti Şerafeddin’in eserlerinden. Hadî ilmini farklı alimlerden almış, Şâh Abdulaziz Dehlevî, amcası Mevlânâ Sirâc Ahmed bin Muhammed Mürşid ve daha sonra kendi şeyh Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretleri.

Tarikat arayışı

İlim yolunda iken kendinde bir tarikat arayışı başlamış ve ilk başladığı babasının Safiy el-Kadr Müceddidî’nin (d. 29 Sha’ban 1236 / Mayıs 1821) asil yolu, ki kendileri Müceddidî tarikatın münzevi şeyhlerindendi. İcazesinden sonra, babasının izniyle, meşhur şeyhlerden Şâh Dergâhî Hazretlerinin (1162-1226 hicrî, 1749-1811 milâdî) yanına gitmiş ve O’nun yolunda yürümüş.

Şâh Dergâhî doğuştan bir veli, sadece namazlarda güçlü cezbeleri varmış. Manevî kökeni iki aracı ile Hâce Muhammed Zübeyir Hazretlerine (1093-1152 AH) dayanıyor. Hafız Cemâlullah Hazretleri (d. 1209 hicrî Rampur) tarafından Kâdirî tarikatına kabulde edilmiş. O olağanüstü birisiydi, yakınında olan insanlar onun cezbesinden etkilenir ve bazen bayılırlardı.

Kısa zamanda, Şâh Dergâhî, Şâh Ebi Saîd Ahmed’i tarikate kabul etti ve onu manevi vârisi olarak tayin etti. Gelenleri ve müridleri eğitmeye başladı. Müntesiblerde güçlü manevî belirtileri bırakırmış. O’nun huzurunda cezbeye kapılıp bayılanlar dahi olurmuş. Çokk sayıda müridleri ve hilafetinde tam hükmü olmasına rağmen daha tam tatmin olamadı, daha yüksek makamda birtane daha tam mükemmel Müceddidî tarikat şeyhi bulmaya çıkmış.

Meşhur Hindli Alim Kâdı Sanaallah Pânîpatî ye (d. 1225 hicrî / 1810 milâdî) bir mektup yazmış, O Tefsir-ul-Mahârî’nin müellifi ve Mevlânâ Mazhar Cân-ı Cânân’nın (1111-1195 hicrî) halifesi. O’ndan manevî rehberlik istemiş ama O cevabında daha iyi bir seçeneği, Hindistan’ın o zamanın en büyük Nakşibendî tarikatının şeyhi ve Mazhâr Cân-ı Cânân’ın önde gelen halifesi Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretlerine gitmesini söylemiş.

Bu tavsiyesi üzere 7 Muharrem 1225 hicrî (Şubat 1810) Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretleri daveti üzerine yanında başladı.[ Hidâyet-üt-Tâlibîn] Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretleri O’nu çok güzel eğitti ve velilerin en yüksek makamına ulaştırdı ve her meselede mükemmellik almış. Allah’a daha yakınlaşmak için şeyh olmasına rağmen müridlerini ve halkasını terk etmiş ve şeyihinin sevgisini kazanmış.

Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretleri O’na Müceddidî tarikatinde tam icazet verdi ve yeni müridleri eğitmeye başladı. Müridleri O’ndan Müceddidî yolunun dersleri ve usülleri üzere bir eser yazmasını istediler. Farsça üzere Hidâyet-üt-Tâlibîn adlı eseri yazdı, kısa ama detaylı şekilde büyük tadavvuf usullerini tarif etti ve kısa zamanda bu eser nam kazandı ve Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretleri ve diğer Müceddidî halkaların, tarikatın ders kitabı olarak kabul edilmiş ve farklı dillerde tercüme edilip ve yayılmış.

Nakşibendî Müceddidî tarikati ile beraber, Kâdirî ve Çiştî gibi farklı büyük tarikat kollarından da izin almış. Bu manevî silsile şöyle devam ede gelmiş:

Hilafetini Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretlerinden almış, O’da Mazhar Cân-ı Cânân’dan almış, O’da Nur Muhammed Bedayvânî’den almış, O’da Muhammed Muhsin ed-Dehlevî’den almış, O’da Hâce Muhammed Seyfeddin’den almış, O’da babası Muhammed Ma’sûm’dan, O’da babası Mevlânâ Ahmed el-Fârûkî es-Serhendî İmam Rabbanî’den almış, O’da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e kadar giden silsilesinin şeyhlerinden almış.
(Rahmetullahi aleyhime ecmain)

Çok güzel hat yazısı vardı, hicrî 1244 de Kur’ân-ı Kerîm’i koyu bir tarz ile baştan sona yazmıştır. 888 sayfalı nüsahası, Rubât Mazharî, Medine-i Münevvere’de saklıdır.

Kerametleri

Bir sefer de Rampur’dan Şambala’ya giderken gece yatsı namazının başında bir nehire rastladı. Kıyısında bir gemiye bindi ama denizcisi tayfası yoktu sadece ğayr-i müslim geminin sahibi. Gemiyle açılmasını istedi ve sahibi gemi kullanmasını bilmediği halde şeyhten aldığı huzurdan dolayı hiç tereddüt etmeden gemiyle açıldılar. Gemi sağ salim karşı kıyıya vardı. Bu geminin tayfası olmamasına rağmen karşıya geçmesi o adamın müslüman oluşuna vesile oldu.

Müridlerinden Muhammed Asğar anlatıyor: çoğu zaman teheccüd namazını kaçırıyordum. Şeyhime bunu anlattığımda bana hizmetçisine hatırlatmamı söyledi, “Ben seni uyandırırım.” dedi ve “Benden sana o kadar gerisi sana kalmış.” Öylece kaldırmış fakat o günden sonra birisi onu uyandırır gibi kendisi kalkarmış.

Bir müridi sürekli cezbe halinden namazlarda kıblenin yönünü şaşırırmış. Şeyhe bundan şikayetçi oldu ve O’na dedi, “Tahrimede dikkatini bana ver, ben seni kıbleye yönlendiririm.” Bundan sonra ne zaman hatırladığında, namaza başlamadan önce şeyhinin sureti çıkar ona kıblenin yönünü gösterirdi.

Hacca giderken, Mumbai’de Cidde’ye hac için yolcu taşıyan bir gemiden yer tuttu ve bunun için parasını ödedi. Daha sonra iptal ederek, bu gemiyle gitmek pek hoş gözükmüyor dedi. İptal etme imkanı anlaşmada alınmıştı. Sonra başka bir gemiden yer tuttu ve zamanında hacca yetişti, ilk tuttuğu gemi hac zamanından sonra varmıştı.

Şeyhin Halifesi

Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretlerinin sevilen ve en çok takdim ettiği halifesiydi, sadece aşırı derecede sevmekle kalmamış, onu Delhi deki mübarek tekkeye Mazhariye’de manevî vârisi olarak tayin etti.

11 Cemâziye-l-evvel 1231 hicrî / 1816’da , Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretleri: “O (Ebi Saîd Ahmed) benim yerime geçecek, zikir halkasını ve hadis,tefsir derslerini o yönetecek .” ve “Bazıları O’nun neden bu kadar özel olduğunu merak eder. Görmezler mi?! Ebi Saîd Ahmed şeyhlerden hilafeti olmasına rağmen bana mürid olmak için kendi müridlerini terk etti.” dedi.

Cemâziye-l-evvel 1233 hicrî. / 1818, Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî O’na sevinçli haberi verdi, Kayyum olarak tayin edildi. Dedi ki, bana bir ilhamda benim yerimde oturduğunu ve Kayyumiyye bahşedildigini gördüm.

Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed Laknav’da kalıyordu Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî en son hastalandığında (vefata yakın). O’na bir an önce geri gelmesi için mektup üzerine mektup yazmış. O’nu mübarek tekkesine ve kendisine en yüksek halifesi olarak tayin etmek istiyordu.

Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretlerinin O’na yazdığı mektuplardan birisi:
“Artık hastalığımdan düzgün oturamıyorum, Seni görmekten başka isteğim yok. Ğaybden açığa geldi, seni kesin görmem lazım, Müceddidî Hazretlerinin ruhu da böyle istiyor. Tekkeyi sana teslim etmem gerekiyor, bir an önce gel. Tekkede herkes ve şehrin bir çoğu, Ahmed Yâr, İbrahim Beg, Mîr Hurd, Mevlânâ Azîm ve Mevlânâ Şîr Muhammed gibi herkes seni istiyor. Şehrin bütün reisleri hep Ebi Saîd Ahmed O makamda oturmasını hak ediyor demişlerdi. Şâh Abdulaziz (meşhur Hindistan’lı âlim ve müellif) ve diğerleri, üstün şahsi ve usüllerinden senden başkasını istemiyor. Bana da ilham gelen o ki, senden başkası bu vazife için ehil ve layık değil.
(125inci mektubun alıntıları, Mekâtib Şerîfe)

Böylece, Hindistan’ın manevî tahtına mirasçı oldu. Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî, 22 Safer 1240 hicrîde (Ekim 1824 Miladi) ebedî hayata irtihal etti ve geridi Müceddidî hanedanın mücevherini talim ve rehberlik için bu mübarek yolu arayanlara bıraktı. Hicrî 1249’de hacca gitmeden evvel, 9 sene binlerce müridini eğitti.

Mevlânâ Halid-i Bağdadî, Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî’nin en büyük halifelerinden idi, orta doğuda yüz binlerce müridi vardı. Müridlerinden bazılarını talimin devamı için Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretlerine gönderir, ve Ebi Saîd Ahmed Hazretlerini takip etmelerini tavsiye ederdi. Mevlânâ bir mektubla Ebi Saîd Ahmed’e O’nun emekleriyle orta doğuda Nakşibendî tarikatının revaç gördüğünü ve hızlıca yayıldığını söyledi.

Hac ve vefatı

Delhi’deki insanlar O’nun hacca gideceğini duyduklarında kederlenmiş. Yerine büyük oğlu Mevlânâ Ahmed Saîd el-Medenî’yi, tekkesine tayin etti. Seferde her geçtiği şehir ve köyden saygı içersinde hoşgörüyle karşılandı. Ramazanda Mumbai’ye vardı, gemiyle Şevval ayında çıktı ve Zilhicce ayının başında vardı.

Orada Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretlerinin önde gelen haliferinden olan Şeyh-ul-Haram Mevlânâ Muhammed Cân, O’nu karşıladı. Şeyh Abdullah Sirâc, Şafiî Fıkıh Müftüsü Şeyh Ömer, Müftü Seyyid Abdullah, Mir Ğanî Hanefî ve amcası Şeyh Yasin Hanefî ve büyük alim Şeyh Muhammed Âbid Sindî(d. 1257 hicrî / 1841 miladi) gibi alimler, şeyhler ve Mekke’nin ileri gelen liderleri onunla buluştular hürmet ettiler.

Hac yaptıktan sonra aynı ay içerisinde hastalanmış ateşi çıkmış ve ishal olmuş. Çok hastalanıp ve neredeyse baygın halde iken, Medine’ye olan aşkından kendini biraz iyi hissedince yine şehire çıkardı. Rebiyy-ul-evvel ayını o kutsal şehirde geçirdi. Bir kişi rüyasında Resulullah sallahu aleyhi ve sellem’i görmüş, şeyhin evine gidiyormuş ve herkez yalım ayak gidiyor, Emîr-ul-mü’minin Hazreti Ömer radıyallahu anh hariç. Hazreti Ömer’in böyle farklı olmasının sebebi, Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed O’nun soyundan gelmiş olmasından dolayıdır diye tabir edilmiş.

Zikir halkası da kurulurdu orda ve çok sayıda insan katılırdı. Kâbe’nin şeyhi O’nu davet ederdi, Daveti Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in adına yaptığını söyledi. Medine’de hastalığı azalmış ve 1-2 kilometre yürüyebiliyordu. Fakat geri döndüğünde yine şiddetlendi. Ramazan’ın başlangıcında ilk günde oruç tutmayı denemiş fakat hastalığı dahada şiddetlenince adına fidye vermelerini istemiş. “Aslında şeriata göre, hasta ve seferde olanların fidye vermeleri gerekmiyor ama ben yinede vermek istiyorum.”

Ramazan’ın 22’sinde Tonk’a (Hindistan) ye vardı, oradaki emir O’na çok saygı ve hürmette bulundu. Bayram gününde ordaki emirin ziyarete gelmesini istemedi, “Zengin ve dünyaya çok bağlı insanlardan üstüme karanlık çöküyor.” dedi. Oğlu Şâh Abdulğani’ye sünnete bağlı kalmasını tavsiye etti ve dünyaya çok bağlı olanlardan uzak durmasını söyledi. Oğluna dedi: “Sana ve Abdulmuğni’ye (üçüncü oğlu) benim yetkimin altında olan bütün eşğâl ve evrâdı size de devrediyorum.”

Öğle namazından sonra bir hafız ona Yasin sûresini okudu. Üç sefer okuduktan sonra durmasını istedi, “Artık yeterli zamanım kalmadı.” dedi.

1 Şevval 1250 hicrî’de (31 Şubat 1835 milâdî), öğle ile ikindi namazı arası Ramazan Bayramı’nda dâr-ı bekâya irtihal etti.

‎إِنَّا ِلِلَّٰهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ

Emîr Vezîr-üd-Devlet ve şehirin insanları cenazesi için toplandı, cenaze namazı Kâdı Mevlânâ Halilurrahmân tarafından kılındı. Mübarek cesedi Delhi’ye defni için getirildi. Orada tabutu 40 gün sonra açtıklarında bedeni sanki banyodan yeni çıkmış gibi daha tazeydi. Altına serilmiş pamuk sergisi misk kokusuyla O’ndan insanlara teberrüken kaldı. Üstadlarının yanına, Delhi deki Mazhariye tekkesine defnedildi.

Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî’nin önde gelen halifelerinden, büyük oğlu Mevlânâ Ahmed Saîd el-Medenî Hazretleri, O’nun yolunda devam etmiştir.

İlk müridlerinden Şeyh Ahmad Baxş Delhi’ye mübarek kabirne ziyarette gelmiş. Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed O’na rüyasında İngilizlerden aldığı sertifikayı daha valizinde olduğunu ve onu yırtmasını emretti (Bir müslümanın ğayr-i müslimin zevki ve onaylamasını aramaması manasında). Şeyh Ahmad Baxş dediğine göre, “O kağıt parçasının bende olduğunu hatırlamıyordum, aradığımda valizimde buldum. Parça parça yırtıp attım ve ğayr-i müslimin bana olan sevgisi kalbimden çıktı.”

“Allah’ın dostları ölmez, bir evden başka bir eve taşınırlar”

Evladları ve halifeleri

Şeyh Ğulam Sıddık bin Şeyh Azim el-Kadr bin Şeyh Muhammed İsa bin Şeyh Seydeddin Müceddidî Serhendî’nin kızı Zübde Müceddidî Hazretleri ile evlenmiş.

Üç oğlu vardı. En büyüğü, Mevlânâ Ahmed Saîd el-Medenî Hazretleri, büyük bir âlim ve meşhur bir şeyh, tarikat hilafetini Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî’den almış ve talim edilmiş. Babasının vefatından sonra şeyhin tam manevî mirasçısı olmui. Medine-i Münevvere’ye göç ettikten sonra 1277 hicrî’de vefat etmiştir.

İkinci oğlu Şâh Abdulğani Fârûkî Hazretleri, İslami ilim üzere büyük bir âlim, babasından tarikatı aldı, sülukunu abisinde tamamladı.

Üçüncü oğlu Şâh Abdulmuğni Fârûkî Hazretleri , O’da büyük âlim ve şeyh.

Manevî evladlarından, O’nun tarikatini devan ettiren isimlerin bir kısmı tarihçe-i hayatından da olduğu gibi aşağda sıralanmıştır:

Şâh Rauf Ahmed Râft Müceddidî Hazretleri (d.1253 hicrî), O’nun yeğeni. Hilafetini önce Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî Hazretleri, O’ndan sonra Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed vermiş.

Şâh Hatib Ahmed Müceddidî Hazretleri (1224-1266 hicrî), Şâh Rauf Ahmed Râft Hazretlerinin oğlu.

Şâh Abdulğani Müceddidî Hazretleri (1234-1296 hicrî), büyük bir muhaddis ve müellif. Hilafetini ve sülukunu babasından aldı ve daha sonra abisi Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed’den.

Şâh Abdulğani Fârûkî Müceddidî Hazretleri (1239-1292 hicrî), Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed Hazretlerinin üçüncü oğlu, Laknav doğumlu Medine-i Münevvere’de vefat etmiştir.

Mevlânâ Muhammed Şerif Hazretleri (1198-1260 hicrî) ilmine Rampur’da başladı ve tarikati Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed Hazretlerinden aldı, hilafetini aldıktan sonra Kaşmir ve Puncab şehirlerine gitti ve birçok insan O’ndan faydalandı. Vefatı Hoşyârpûr’da ama cenazesi Serhend’e getirildi Hâce Muhammed Ma’sûm türbesinin yakınına defnedildi. Hayatı Urdu dilinde Tezkirat-ül-Meşâyıh-ı Nakşibendiye adlı eserde Mevlânâ Nur Baxş Tavaküllî tarafından yazılmıştır.

Molla Huda Burdî Türkistânî Hazretleri : Tarikati Laknav’da tarikatı Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed Hazretlerinden aldi. Oradan Bulgaristana gitti ve bir çok insan O’ndan faydalandı.

Molla Alaaddin Hazretleri: süluku üzere eğitimini Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed Hazretleri verdi ve ondan sonra Peşâvara gitti ve tarikati yaymaya başladı.

Şeyh Sadullah Hazretleri: sülukuna Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî’de başladı daha sonra Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed Hazretlerinde devan etti ve hilafetini aldı. Harameyn-i Şerifeyn’e gitti ve daha sonra 1245 hicrî / 1829 Haydarâbâd(Hindistan)’a yerleşti. Dünyanın her tarafından insanlar O’nun yanına gelirdi ve bir çokları ondan hilâfeti almıştır. Tâcik ırkından idi. 28 Cemaziy-el-evvel 1270 hicrî’de (Ocak 1854) vefat etmiş.

Mevlânâ Abdulkerim Türkistânî Hazretleri: Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî’nin yanına geldi ve daha sonra sülukunu Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed Hazretleri verdi.

Mevlânâ Ğulam Muhammed Hazretleri: Atok şehrinden geldi ve Mevlânâ Abdillâh Şâh-ıd-Dehlevî talimini daha hayatta iken Mevlânâ Ebi Saîd Ahmed Hazretlerine verdi.

Miâmn Asğar ( 1255 hicrî), kabri Mazhariye tekkesinde, Delhi.

Seyyid İsmail Sinnârî Hüseynî Mâlîkî Sûdânî

Nakşibendî Müceddidî tarikatinin altın silsilesinin bir sonraki gelen şeyhi Mevlânâ Ahmed Saîd el-Medenî kuddise sirruh.

error: Content is protected.