SEYYİDUNÂ ŞEYH ABDULHÂLIK GUCDEVÂNÎ Rahmetullahi Aleyh
SEYYİDUNÂ ŞEYH ABDULHÂLIK GUCDEVÂNÎ Kuddise Sırruh
Nakşibendî tarîkatinin en büyüğü ve manevi lideri İmâm-ı Mâlik’in torunlarından Şeyh Abdulhâlık Gucdevânî Hazretleri, zamanının kutb-ul-ferd’lerindendir. Aslında Malatya ulemâsından olan babasıyla Maverâünnehir’e gitmiş; sonra Buhâra’ya gelip Gucdevân’da ikâmet etmiştir.
Gucdevânî Hazretleri, ilmi Allâme Şeyh Sadreddîn’de tahsil ettikten sonra, tasavvuf ilminin tahsiline de çalışmıştır.
Kendisi anlatıyor: Şeyh Sadreddîn Hazretleri’nin yanında tefsir okuyordum. Dersimiz, El-A’râf sûresinin اُدْعُوا ربَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً اِنَّهُ لاَ يُحِبُّ المُعْتَدِينَ “Tezarru’ ve gizli olarak Rabb’inizi çağırın. Gerçekte O haddini aşanları sevmez.” mealindeki 55’inci ayetine ulaştı. Şeyhten sordum: “Gizli zikrin hakîkati nedir; yolu nasıldır?. Âşikar söylersem ve azalarımı kıpırdatırsam, halk ona muttali olur. Kalbde zikredersem, şeytan ona muttali olur. Nitekim Rasûl-u Muhterem sallallâhu aleyhi ve sellem: اِنَّ الشَّيْطَانَ لَيَجْرِى مِنِ ابْنِ آدَمَ مَجْرَى الدَّمِ “Âdem oğullarının damarları içersinde, kanın dolaştığı yerlerde şeytan da dolaşır.” buyurmuştur.” Bu soruma Şeyh Sadreddîn: “Bu ilim ilm-i ledünnî’ye dahildir. İnşâallah Allah Teâlâ’nın dostlarından birine rastlarsın; o sana gizli zikri telkin eder.” cevabını verdi. Ben artık şiddetli iştiyakla beklerdim.. Nihayet Hızır aleyhisselam ile buluştum. O bana gizli zikri ve vukûf-u adedîyi öğretti. Şöyle demişti: “Suya dal; kalbinle lâ ilâhe İllallah Muhammedun Rasûlullah de.” Ben de ona devam ettim; maksadıma ulaştım. Ayrıca Gavs-ı Hemedânî’nin terbiyesi ile şereflendim; o beni terbiye etti.
Gucdevânî’nin işaret ettiği “onbir Fârisî kelime”yi Edeble Varış Lütufla Dönüş adlı eserimizde izah etmiştik. Nakşibendî tarîkatinin esası da, onbir kelime üzerine bina edilmiştir.
Ondan bu sırrı azîm, Şeyh Ârif-i Rivgerî’ye naklolundu.
Reşahat adlı eserde kendisinden çok bahsedilmiştir.
Şeyh Abdulhâlık Gucdevânî, 575’te dâr-u bekâya naklolunarak, takriben dörtyüz mürşidi yerine bırakmıştır. Onlardan en meşhuru Şeyh Ârif-i Rivgerî’dir.
Özleşme Yolu / s.155-156