Vasiyeti

بِسْــــــــــــــــــــــــــــــــــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَالحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ العَالَمِينَ وَالعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ خَيْرِ البَرِيَّةِ وَعَلَى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ مِنْ أَفْضَلِ الصَّلَوَاتِ وَأَشْرَفِ التَّسْلِيمَاتِ وَأَزْكَى التَّحِيَّاتِ وَرِضْوَانُ اللّٰهِ تَعَالَى عَلَيْهِمْ أَجْمَعِينَ

  1. Bundan sonra, malum olduğu üzere her doğan ölür, yapılan her bina yıkılır. Dünyanın akıbeti ölümdür. Ölüm Allah Teâlâ’nın hükmüdür.
    Şahsen ben, fakir, işkenceli hayatla yani izzet içinde zillet, zillet içinde izzetle bugüne kadar yaşadım; takdîrim böyle idi, ona razıyım. İlmî çalışmayı tercih ettim. Ehli Sünnet vel’Cemaatin itikadı üzere, tevâtür ve senedle günümüze ulaşan yoldan başka hiçbir zümrenin adamı olmadım. Bütün amaçlarımı uhrevi âlemine bağladım. Rızâ-i Bârî’den başka hiçbir amacım, hasretim kalmamıştır. Aile ferdlerinin hepsinden razıyım.
    Allah’ın Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, gerek sekeratten, ölüm ve kabir azabından, haşir, neşir, sırat köprüsü, mizan ve hesabdan, mahşer, cennet ve cehennemden ve gerekse her ne haber verdi ise cümlesi haktır. Binaenaleyh Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem her ne getirdiyse, söylediyse, yaptıysa, cümlesi hak ve gerçektir; cümlesinin doğru olduğuna inandım; mevcud olan cemaati şahid kılmaktayım;
    أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلٰهَ إِلاَّ اللّٰهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
    deyişime bütün dünyayı şahid ederim.
    Madem ki ölüm vardır ve haktır, Allah Azze ve Celle’nin emr-u fermanı iledir, öyleyse vasiyetim şudur:
    Cümle iyalim! Erkek evladlarım! Ehli Sünnet vel’Cemaatin itikadı üzere tashîh-i itikad edersiniz.
    Mümkün mertebede beş vakit namazınızı ta’dîl-i erkan üzere cemaatle kılarsınız. Birbirinizi seversiniz. İnsî ve cinnî şeytanları aranıza sokmazsınız.
    Gerek dua ve Fâtihalardan, gerekse Kur’ân-ı Hakîm’den bana hediye gönderip beni sevindirmelisiniz.
    Kendilerine ilim icâzesi verdiğim zevatlar, aziz kardaşlarım! Benden sonra birbirinizi sevgi ve samimiyetle kucaklamalısınız. En azından birbirinize dua etmelisiniz.
    Birbirinizin hatalarını, kusurlarını araştırmamalısınız. Ve özellikle birbirinizi eleştirmemelisiniz. Devlet ve millete karşı meydan okumamalısınız, mücadeleden sakınmalısınız. Bana yaptığınız gibi birbirinize hürmet göstermenizi tavsiye ederim. Bu sözüme riayet etmiş olursanız, Biiznillâhi Teâlâ hizmete muvaffak olur, ulema zümresine girmiş, Din, millet, devlet ve vatanımıza hayırlı hizmet etmeye muvaffak olmuş olursunuz.
    Bana gönül bağlayan aziz dostlarım, kardaşlarım! İcâze alan zevat, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in mirasçısıdır. Nitekim: اَلعُلَمَاءُ وَرَثَةُ الأَنْبِيَاءِ “Takvâyı iltizâm eden ulemâ, enbiyânın mirasçılarıdır.” diye buyrulmaktadır. İcâze alan âlim, İslam Dînini ve takvâyı tercih ettiyse, Allah Teâlâ’nın rızasının kapısını çalmıştır demektir.
    Bundan böyle kendilerine hizmet, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e, ashab, tâbiîn ve ardınca giden ulemâya hizmettir. Aynı zamanda takvâyı iltizam etmeleri, amaçlarını sadece ahirete bağlamaları sebebiyle mahlûkun kalblerine kendileri için sevgi iner. Nitekim Allah Teâlâ: سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُدًّا “…Çok esirgeyici Allah, kendilerine gönüllerde bir sevgiyi verecektir.” diye buyurmaktadır.
    Bana gönül bağlayan bütün dost-ahbablarıma, bütün akrabalarıma Dua Kitabı’ndaki duaları, Sevgi Bağı’nın dualarını, ta’dîl-i erkan üzere namaz kılmalarını, sonrasındaki namaz tesbihlerine titizlikle devam etmelerini tavsiye ederim.
    7 Ocak 2000’den itibaren Kâdirî meşâyıhından Şeyh Muhammed Masum’a ahdimi tazeleyip kendisini kabul ettiğimi ilan etmekteyim. Evlad ve bütün dostlarıma kadir ve kıymetini bilmelerini tavsiye ederim; zira bu şiddetle arzum idi.
    Dayım Şeyh Muhammed Masum cenazemde hazır bulunursa veyahud yetişirse, ne emrederse, ben de onu kabul etmişim, vasiyet etmişim; siz de onu kabul edin.
    Allah Teâlâ ümmetin başında Şeyh Baba gibi zevatları eksik etmesin. Ona hürmet göstermeli, saygıyla değer vermelisiniz. Böylece kesin olarak Seyyid bilinen Ehli Beytin ve her takvâ sahibi ulemânın, ümmet için nimet olduğunu unutmamalısınız.
    Hâsılı, tashîh-i itikad şartıyla:
    1. Ta’dîl-i erkanla, mümkünse cemaatle namaz kılmayı,
    2. Boş vakitlerde Kur’an tilâveti, zikir ve salavatla meşğul olmayı,
    3. Usluyu da, gevezeyi de لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ diyen her Müslümanı, takva sahibi âlimleri saygıyla, sâirleri şefkatle kucaklamayı,
    4. Mümkün mertebede doğru söz söylemeyi,
    5. Muamelede de dürüstlüğü âdet edindim. Her Müslümana da bunu tavsiye ederim.
    Bildiğim kadarıyla kimseye borçlu değilim. Ancak evvelen ve bizzat aile ferdlerime, bana gönül bağla- yanlara, sonra dostlarıma borçluyum. Zaten bu borç ödenemez. Benden bu borcu Allah Azze ve Celle sizlere ödesin, size mükafatlar versin.
    Vasiyetimi şu üç hadisle tamamlayayım:
    İbnu Ömer radıyallahu Teâlâ anhumâ’nın hadî- sinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
    إِنَّ لِلّهِ تَعَالَى عِبَادًا اِخْتَصَّهُمْ بِحَوَائِجِ النَّاسِ يَفْزَعُ النَّاسُ إِلَيْهِمْ فِي حَوَائِجِهِمْ اُولٰئِكَ الاٰمِنُونَ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ
    “Gerçekte Allah Teâlâ bazı kullarını insanların ihtiyaclarının giderilmesine hâssaten sebeb kılmıştır; ihtiyaclarının giderilmesi için insanlar kendilerine sığınırlar. Onlar Allah Teâlâ’nın azabından emin olanların ta kendileridir.”
    Hadis şârihleri ulemâmız rahimehumullah, يَفْزَعُ النَّاسُ إِلَيْهِمْ “ihtiyaclarının giderilmesi için insanlar kendilerine sığınırlar” cümlesine şöyle mana verdiler: Yani onlardan meded beklerler. Allah Azze ve Celle, onları اِنَّ لِلّٰهِ تَعَالَى عِبَادًا “bazı kullarını” diye, Dînî ve dünyevî nimetlerin ehline ulaştırılması için Zâtı’na izâfe etmiştir, belirtmiştir, tekleştirmiştir ve Kendisi’nden halîfe ve vekil kılmıştır, yegâne Allah için muhtaclar faidelensinler diye.
    Hakîkî velînimet olan Allah Azze ve Celle’nin şükrü vâcib olduğu gibi, sebeb kıldığı zevatlara da teşekkür vâcibdir. Aynı zamanda nimetin muhtaclara ulaşmasında vasıta kılınan zevatlara da, nimeti ehline ulaştırmalarından ibaret şükür vâcibdir. Ehli de, nimeti taleb edenlerdir, sığınanlardır. İş bu, değişmez bir nizam ve Sünnetullah’tır. Bununla nimet kendisi korunur ve şükürle de ziyadeleşir.
    İbnu Ömer radıyallâhu anhumâ’nın hadîsinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
    إِنَّ لِلّٰهِ ضَنَائِنَ مِنْ خَلْقِهِ يُحْيِيهِمْ فِي عَافِيَةٍ وَإِذَا تَوَفَّاهُمْ إِلَى جَنَّتِهِ اُولٰئِكَ الَّذِينَ يَمُرُّ عَلَيْهِمُ الفِتَنُ كَقِطَعِ اللَّيْلِ المُظْلِمِ وَهُمْ فِيهَا مِنْهَا فِي عَافِيَةٍ
    “Gerçekte Allah Teâlâ’nın mahlukundan, nimetleri ulaştırmaya tahsîs ve tayin edilen kulları vardır. Allah Teâlâ onları bütün özelliğiyle afiyette yaşatır. Onları, ruhlarını kabzettiği zamanda da cennetine sevk eder. Onlar öyle kimselerdir ki, gecenin simsiyah karanlığı gibi fitneler üzerlerine gelip geçer; ne bakarsın onlar o fitneye girmekten-ma’siyeti işlemekten sapasağlam sâlim kalmaktadırlar.” İcâze verdiğim zevatların bu taifeden olmaya çalışmalarını temennî ve tavsiye ederim.
    عَنِ العِرْبَاضِ بْنِ سَارِيَةَ رَضِىَ اللّٰهُ تَعَالَى عَنْهُ قَالَ صَلَّى بِنَا رَسُولُ اللّٰهِ ذَاتَ يَوْمٍ ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَيْنَا بِوَجْهِهِ فَوَعَظَنَا مَوْعِظَةً بَلِيغَةً ذَرَفَتْ مِنْهَا العُيُونُ وَوَجِلَتْ مِنْهَا القُلُوبُ فَقَالَ رَجُلٌ يَا رَسُولَ اللّٰهِ كَأَنَّ هٰذِهِ مَوْعِظَةُ مُوَدِّعٍ فَأَوْصِنَا فَقَالَ «اُوصِيكُمْ بِتَقْوَى اللّٰهِ وَالسَّمْعِ وَالطَّاعَةِ وَإِنْ كَانَ عَبْدًا حَبَشِيّاً فَإِنَّهُ مَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ بَعْدِي فَسَيَرَى اخْتِلاَفًا كَثِيرًا فَعَلَيْكُمْ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الخُلَفَاءِ الرَّاشِدِينَ المَهْدِيِّينَ تَمَسَّكُوا بِهَا وَعَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ الأُمُورِ فَاِنَّ كُلَّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ وَكُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلةٌ
    İrbâd bin Sâriye radıyallâhu Teâlâ anhu buyurur ki: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, birgün bize namaz kıldırdı. Sonra yüzüyle bize yöneldi. Akabinde gözlerin ondan aktığı, kalblerin ondan korktuğu çok açık öğütlerle bize öğüt verdi. Bir adam: “Ya Rasûlallah, bu korkutucu açık öğütler, vedalaşan kimsenin öğütü gibi sanıyorum. Binaenaleyh bize tavsiyede bulun.” dedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Size Allah’tan korkup karşısına gelmekten korunmaktan ibaret takvâyı, işinizin başına gelen Müslüman Habeşî bir köle olsa dahi sözüne kulak verip boyun eğmeyi tavsiye ederim. Çünkü muhakkak Benden sonra sizden kim yaşarsa, elbette birçok ihtilafları görecektir. İş böyle olunca size sünnetim ve sünnetimle amel edip nefslerini kemâle erdiren, Allah Teâlâ’nın da onları hak ve doğruya ilettiği halîfelerin sünneti gerek. Halîfelerin sünnetini aç kimsenin ön dişleriyle ekmeği ısırışı gibi ısırın yani ona sımsıkı tutunun. Sizi yeni çıkan modalardan sakındırırım. Çünkü yeni çıkan modaların tümü bid’attir. Ve her bid’at dalâlettir.”
    Unutmayın, ben de dün sizin gibiydim, yarın siz benim gibi olursunuz. Artık Allah’a emanet olunuz.
    والسلام عليكم ورحمة الله وبركاته
error: Content is protected.