ŞÂH-I NAKŞİBEND Kuddise Sırruh

ŞÂH-I NAKŞİBEND Kuddise Sırruh

Nakşibendî tarîkatinin imamı ve evliyânın kahramanı Seyyid Muhammed Bahaaddîn kuddise sırruh, Buhâra’ya bağlı Kasr-ul-Ârifîn köyünde 718’de doğmuştur.

Çocukluğunda Şeyh Muhammed Bâba Semmâsî Hazretlerinin tekyesine girmiştir. Şeyh’in vefatından sonra dedesi onu, adını işittiği her evliyânın huzuruna götürür ve ona dua taleb ederdi. Buluğ çağına erişince artık Şeyh Seyyid Emîr Külal’ın sohbetine girdi. Seyyid Emîr Külal ona: “Senin hakkında bana vasiyet edilmiştir. Terbiyende kusur etsem er değilim.” derdi.

Şâh-ı Nakşibend anlatır: Uyanmamın ve tevbemin ilk sebebi şu oldu. Ben bir arkadaşımla evinde başbaşa oturuyordum; konuşuyorduk. Ansız bir ses kulağıma geldi: “Her şeyi bırakıp huzurumuza dönmez misin?..” İşittiğim bu sesten azîm bir hale yakalandım. Derhal o evden çıktım. Elbiselerimi yıkadım; guslettim. O hal içersinde iki rek’at namaz kıldım… Artık senelerdir o hale tekrar ulaşmak için çalışıyorum.

Hal ve cezbe bana galebe çalmıştı. Kendimden geçer gibi oluyordum.. Nerdeyse aklımı kaybedecektim. Çoğu zaman dikenli yollara düşerdim. Ayaklarım dikenlerden kanıyordu. Bir defasında yine cezbe galebe çaldı. Seyyid Emîr Külal’ın ziyaretinin iştiyâkı bana geldi. Kış mevsiminde soğuk bir günde idi. Üzerimde bir kaftandan başka bir şey yok ve o da eski idi. O hal ile evine vardım. Seyyid Emîr Külal, arkadaşlarıyla oturuyordu. Beni gördüğü an çevresine sordu; tanıttılar. “Derhal şunu huzurumdan çıkarın.” diye emretti. Bunun üzerine nefsim kabardı; nefrete daldı; elimdeki teslim ve boyun eğme dizginini çekti. Lakin Allah’ın inayeti ve rahmeti bana yetişti de: “Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmakta her zillete tahammül gösterir ve her meşakkati yüklenirim. Elbette bu kapı rıza kapısıdır. Vallahi bundan ayrılmayacağım.” dedim ve azmettim. Tevâzu’ ve inkisar içersinde izzetin eşiğine başımı koydum. Artık nefsime şöyle dedim: “Andolsun, bu eşikten başımı kaldırmayacağım, ölsem dahi.”

O izzet kapısının eşiğine başımı koyduğum zamanda kar yağıyordu; hava çokça soğuk idi. Fecre kadar bu halde kaldım. Fecr zamanında Seyyid Emîr Külal Hazretleri kapıdan çıkmak isterken mübarek ayağı, karın altında kalan başımın üstüne geldi. Benim o halde olduğumu görünce, başımı kaldırdı ve beni eve soktu. Şöyle müjde verdi: “Evladım, bu saadetin elbisesi zâtının mikdarı kadardır.” Sonra kendi mubarek eliyle ayağımdaki dikenleri çıkardı; ayağımın yaralarını meshetti. Çokça feyzleri üstün lütufları bana ifâze etti.

Yine bir vakit, Seyyid’in ziyaretinin iştiyakı galebe çalmıştı. Hemen kalkıp gittim. Makamına ulaştım. Selam verdim. Şöyle dedi: “Evladım, tam ihtiyacımız zamanında geldin. Bir mutfak yaptık, oduncuyu arıyoruz.” Teşekkür ettim ve sırtımla odun taşımaya başladım. Hergün odun toplar getirir ve kendi kendime şöyle derdim: Maksadım olan ka’benin cemâli beni sevindirir. Odun taşıdığım zaman, dikenler nezdimde hâlis ipek oluverir.

Yine birgün bir hal ve cezbe bana galebe çaldı. Şiddetle Seyyid’in ziyaretini arzuladım. Yolda elinde bir âsa gürbüz bir genç, başında tiftikten bir külah, bana rastladı. Benimle Türkçe konuşmaya başladı: “Atlıyı gördün mü ?” dedi. Ben ona cevab vermedim. Yolumu şaşırtmak istedi; elindeki âsâsıyla bana vuruyordu. Ben ona dedim ki: “Ben seni tanırım.” Ve yoluma devam ettim. Bir yere vardığımda beni sohbetine davet etti; iltifat etmedim ve onunla konuşmadan geçtim. Hazreti Şeyh’in huzuruna varınca: “Yolda Hızır aleyhisselam sana rastlamıştı; neden ona iltifat etmedin?” diye sordu. Ben dedim ki: Sizden başkasıyla meşgul olmayı istemiyorum.

Şâh-ı Nakşibend, Sıddîkıyye ve Tayfûriyye tarîkatlerinde pîr olduğu gibi, Nakşibendî tarîkatinin de imamıdır. Küçüklüğünde Şeyh Muhammed Bâba Semmâsî, büyüklüğünde Halil Ata ve daha birçok muasır kutubların nefesleriyle şereflenmiş; ayrıca zâhirde Seyyid Emîr Külal’ın terbiyesiyle yetişmiş; rûhâniyette ise, Üveysî olarak Şeyh Abdulhâlık Gucdevâni’den kesb-i kemal etmiştir.

Birçok halife yetiştirmiştir. 791 tarihinde Kasr-ul-Ârifîn’de vefat etmiştir. Yerinde Şeyh Muhammed Pârisa ve Hâce Alaaddîn Attâr’ı bırakmıştır.

İslam Âlimleri Ansiklopedisi, el-Mevâhib-us-Sermediyye, el-Hadâık-ul-Verdiyye ve Reşahat ona çok geniş yer vermiştir.

 

Özleşme Yolu / s.163-165

error: Content is protected.